2 Aralık 2008 Salı

Bu MSN başka MSN!

Başlarken itiraf etmeliyim ki;
yazının başlığını "Introduction to Mobile Social Networking 101" yapıp yapmama konusunda oldukça tereddüt ettim. Malum, bugünlerde blog alemlerinde böyle ecnebice yazmak/yazışmak ve de her hususta rahatlıkla ahkam kesecek, hatta ders verecek, kadar bilgi sahibi olduğunu göstermeye çalışmak pek moda. Neyse bu seferlik modaya uymak kısmet değilmiş...

Yazmaya başlamadan önce internet üzerinde şöyle ufacık bir araştırma yaptım ve bakınız ne buldum:

EITO (European Information Technology Observatory)'nin Nisan 2008 verilerine göre;

2007 yılında dünya genelindeki sosyal ağları cep telefonları üzerinden takip eden 82 milyon kişinin, 2012 yılında yine dünya genelinde 800 MİLYON (yazıyla sekizyüz milyon) olması bekleniyormuş!

Yanisi; şu günlerde dünya milletine dahil olabilmenin en güzel yolu, öyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak yerine, hakikaten bu işi adam gibi analiz ederek, ölçümlendirerek ve ar-ge'sini yaparak, "Mobile Social Networking" hadisesine "Welcome" demekmiş, ben öyle anladım...

Bu noktadan sonra aşağıya kopyaladığım veri tablosuna bakarak derin derin düşünmek ve biraz önce söylediğim "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar" kervanına dahil olmamak için, bu yazıyı kısa keseceğimdir.


Kendime Not: İkna olana dek kendine mütemadiyen sor; "Tam olarak nedir bu Mobile Social Networking?"

İncelemekte fayda var:

http://en.wikipedia.org/wiki/Mobile_social_network

http://www.technologyreview.com/Infotech/20844/

http://www.usatoday.com/tech/wireless/2007-11-13-moible-networking_N.htm

http://www.perey.com/mobilesocialnetworking.html


8 Ekim 2008 Çarşamba

Dijital PR ve BUZZ



Memleketteki Halkla İlişkiler sektörünün sanal mecraya kaymasının, artık daha dijital olmasının zamanı çoktan gelmişti.

Zaten PR 2.0'a aşina olan firmalar ve portföyünde daha çok global markalar yer alan Halkla İlişkiler firmaları yavaş yavaş kendilerine Dijital PR yapacak uzmanlar, çözüm ortakları, partner firmalar arar oldular.

İşte "BUZZ" da, Türkiye'de bu işi profesyonel olarak yapan ilk Dijital PR Ajansı. Markaların internet üzerindeki marka bilinirliğini arttırmaya yönelik kurulan BUZZ, Halkla ikişkiler firmaları ve Kurum içi PR yapan firmalara danışmanlık ve dijital hizmetler sunuyor.

BUZZ; müşterilerine geleneksel medya enstrümanlarıyla hizmet veren PR profesyonellerine, internetin bloglar, sosyal ağlar, video paylaşım, haber siteleri gibi çeşitli Web 2.0 platformlarını da kullanarak Dijital PR yapma imkanı sağlıyor.

Firma, uzun süren ar-ge çalışmaları ışığında hazırlanmış, sektör uzmanlarına yönelik çeşitli yazılım çözümlerini de kapsayan, yine dijital pr'a yönelik HONEY, SihirBUZZ, CRM 2.0, Kriz Yönetimi 2.0, VoCALL gibi markaların ihtiyaçlarına yönelik esnek paketleri sunuyor.

İşte o paketlerin bazılarının faaliyetleri;

SihirBUZZ: Markaların dijital basın bülteni hazırlasına, dağıtmasına ve gönderim raporlarını görüntülemesini sağlıyor.

CRM 2.0: Markalara dijital müşteri ilişkileri yönetimini sağlamaya yönelik hazırlanmış içerisinde marka ile ilgili gelişmiş raporlamaların ve analizlerin bulunduğu kullanıcı odaklı CRM paketi.

Kriz Yönetimi 2.0: Markaların internet ve konvansiyonel medya üzerinde, olası kriz yönetimi çalışmalarını dijital platform üzerinde yönetmeye ve kontrol etmeye yönelik dijital strateji ve uygulamalar bütününü içeren bir paket.

VoCALL: Marka ve ürünler için dijital platform üzerinde e-focus grubu oluşturmaya yönelik strateji ve uygulamaları içeriyor. VoCALL, gerektiğinde son kullanıcıya yönelik ürünler için advergame ve benzeri interaktif platformlar oluşturulmasına katkı sağlar.


Daha ayrıntılı bilgi için bknz: http://www.BUZZ20.com







10 Eylül 2008 Çarşamba

2.0 Oldu 3.0 ama Memlekette Durum Hala 0-0

Önce en basit haliyle bir tanım yaparak başlayalım;

Web 3.0 = Semantik/Anlamsal Kavrayış

Dünya milletinin sanal sistemleri topyekün Web 3.0’a geçtiklerinde internet, marketing uzmanlarına ve son kullanıcılara daha anlamlı deneyimler sunabilecek. Çünkü üreticiler, sanal alemin yeni dinamikleri sayesinde kullanıcıların ne istedikleri hakkında daha iyi “sezgisel” kavrayış sahibi olacaklar. Yani yarın internet bir marketing enstrumanı olarak, bir kişinin ihtiyaç duyduğu servisi, ürünü, hizmeti vs. çok daha verimli bir şekilde sunabilecek. Buna ulaşmanın en kolay ve etkili yolu ise şimdilik, internet üzerinden yapılması gereken akıllı tanıtım, pr ve marketing çalışmalarına daha fazla gecikmeden ya bismillah demek.

İyi güzel de, bu bizim memlekette öyle kolay olmuyor işte. Hani “az gelişmiş” bir ülke olmanın getirdiği geç kavrayış var ya. Hah işte o iliklerimize işlemiş bizim. Sadece bireysel olarak değil, toplumsal olarak da, sistemsel olarak da iliklerimize işlemiş. Hala bilgisayar kullanamamak da direnen, internet bağlantısına sınırlama getireceğim diye histeri krizleri geçiren zihniyete sahibiz. Hal böyle olunca, elbette lokal konumlu üretici de, işveren de bu konuda “az gelişmiş” olarak kalıyor maalesef.

Aslında durum Türkiye’de faaliyet gösteren global markalar açısından daha da kılçıklı. Zira adamlar kendilerine mevzuyu anlatabilecek, algılayabilecek bir muhatap bulmak konusunda dahi hayli sıkıntı çekiyorlar. Değil mi ki faaliyete geçebilsinler.

İşte bu noktada hadiseye ilk önce uyanan aslında PR firmaları. Çünkü, özellikle uluslararası markalarla iş yapan halkla ilişkiler ajansları bu tür taleplerle gün geçtikçe daha da artan bir sıklıkla karşılaşıyorlar. Dolayısıyla PR sektöründe de işler artık iyiden iyiye internet ortamıyla paralel gitmek durumda.

En çok da Web 2.0’ın nimetleriyle hali hazırda birikmeye başlayan verileri, insanların manevi ihtiyaçlarını ve davranışlarını daha iyi anlamak için ürün geliştirme zahmetine katlanacak olan firmalar ve onların marketing, reklam ve halkla ilişkiler uzmanları, şimdilerde ektiklerini yarın çok daha büyük müşteri bağlılıkları ile biçecekler gibi gözüküyor bana. Ne dersiniz?

7 Eylül 2008 Pazar

nedir bu "neuromarketing" kuzum?

nöromarketing'in sözlüğü açıp baksanız, en basitinden "duygusal pazarlama" diye tanımlandırıldığını göreceksiniz. lakin öyle duygusal olunca böyle aşkvari, hisli, romantik bir pazarlama statejisi gelmesin aklınıza.

neuromarketing, daha çok fMRI (ks. functional magnetic resonance imaging yani fonksiyonel manyetik rezorans görüntüleme) denilen bir görüntüleme sisteminin (mr) sonuçlarının analiz edilmesi ile yapılan yeni sayılabilecek bir pazarlama çalışması.

tahmin edebileceğiniz gibi daha çok, çok uluslu, büyük ve rekabet hacmi geniş olan markaların über/süper/şahane pazarlama departmanları tarafından kullanılıyor. aslında son derece de başarılı sonuçlar verdiğini sözlemekte fayda var.

"peki nedir bu fMRI denilen meret kuzum, nasıl çalışır sahi?" deyu zihnimde yankılanan sorunun cevabını da bencileyin şöyle vermeye
çalışacağımdır:

kendisine de bizzat fMRI denilen bir takım nöronların analizi için kullanılan bir alet vasıtasıyla insanların hangi nesneler/durumlar/aksiyonlar vb. karşısında hangi sevme, isteme, nefret etme, arzulama, sahip olma, yok sayma vb. hisler/davranışlar geliştirdiklerini ve bu objeler/hisler/aksiyonlar karşısında beyinlerinde (hani milyonbinlerce nöron hücresine haiz organımız) nasıl değişiklikler oluştuğunu kaydeden ve bu veriler ile yeni pazarlama stratejileri için kaynak oluşturan bu alengirli sisteme fMRI deniliyor.

hatta bu sistemin kullanılmasına vakıf pazarlama profesyonelleri, hedef kitlelerinin yahut tüketicilerin istedikleri şeye sahip olduklarında beyinlerindeki nörotik, sinirsel ve kimyasal değişiklikleri analiz edip (ya da ölçümleyip) beynin tercih mekanizmalarını belirlemek suretiyle
bir ürünün/hizmetin vs. cazibesiyle tüketicinin bunu elde etme isteği arasındaki bağlantıyı irdeleyerek bu isteğin "satın alma talebi" yaratıp yaratmayacağına da karar verebiliyorlar.

yanisi; bu sistem sayesinde insanların ürün hakındaki olumlu ya da olumsuz fikirleri, hisleri
kişinin kendi beyanına gerek kalmaksızın en kesin, en doğru değerlerle ölçümlendiriliyor.

daha anlaşılabilir örnek verebilmek adına; benim aklıma hemen tom cruise efendinin son yıllarda çevirdiği en lezzetli film olan "azınlık raporu" (minority report) geliyor. filmi seyretmiş olanların dikkatini çektiğine emin olduğum en oyuncaklı sahnelerin, o devirde yaşayan her bireyin retina bilgilerinin kimlik yerine geçtiği ve bu bilgilere dayanarak kişiye özel pazarlama modellerinin sunulduğu sahneler olduğunu düşünüyorum, tüm fütursuzluğumla.

hani tom amca metro istasyonunda dolaşır ve billboardlarda hemen tom amcanın ilgisini çekebilecek ürünlerin reklamları oynamaya başlar. sonra efendim, amcamız yine bir alışveriş merkezine girer ve ona özel ürünlerin pazarlandığına tanık oluruz falan. -bu arada film bence de hakikaten yakın geleceğe dair çok enfes marketing stratejileri sunmuştur yahu!-
kısaca filmde retina bilgileri vasıtasıyla ulaşılan nörotik bilgiler ışığında kişiye özel pazarlama yapıldığına tanık oluruz. işte benim anladığım "neuromarketing" tanımına en uygun örnek aşağı yukarı budur.

malum hızla ilerleyen teknoloji geldi nöronlarımıza kadar dayandı işte. bu hususta memleket sathında da bir an evvel bir şeyler yapmakta fayda var kanımca. misal, bu "duygusal pazarlama" yönteminin hakikaten "duygusal" sonuçlarını alabilmek için; bu modeli internet üzerinden pazarlama yapan marketing speşılistlerinin iyice bir incelemesi, feyz alması gerektiğini düşünmekteyim.

bilhassa marka konumlandırma ve bilinirliği açısından PR 2.0'a kafa yormuş halkla ilişkiler sektörünün web alemine özel bir ehemniyet veren cengaverlerinin bu hususta daha
da bir atılgan olacaklarını umuyor ve diliyorum.

son paragrafta değinmeye çalıştığım iş modeline (ya da isterseniz "başına iş alma modeline" de diyebiliriz) ilişkin nacizane önerilerimizi de şimdilik bir başka yazının konusu olarak ilan edelim madem...

efendim bu nörotik mevzuda daha çok malumat edinmek isteyebilecekler için bir kaç güzide link önereceğimdir. buyurunuz aşağıya:

http://www.milliyet.com.tr/2004/05/27/business/bus06.html

http://www.vsdergi.com/200502/07/04.asp

http://www.guardian.co.uk/technology/2008/apr/03/news.advertising

http://www.neurosciencemarketing.com/blog/

http://neuromarketing.blogs.com/


5 Eylül 2008 Cuma

ya herrü ya merrü


evet, budur efendim.
şu andan itibaren biraz çemkirerek, biraz oradan buradan devşirerek, onun küllahını buna giydirip, kah küllahları değiştirerek, kah kel başa şimşir tarakla vurarak, kah takke düşürüp takke takarak, sanal alemin türlü çeşitli hususlarında ahkam kesmek suretiyle yazacağım blog-ül evvel.

takat bulur da gayrete gelirsem, web 2.0 ve mahdumları, blog alemi ve alemcileri, sosyal ağlar, sanal bağlar, PiaR ve 2.0 durumlarına dair aklım erdiğince, kifayetim yettiğince düzenli yazmaya çalışacağımdır.

dedik bir kere; "ya herrü ya merrü!"